Kimse hasta olmak istemez çünkü en basit hastalıklar bile verdiği bedensel rahatsızlık bir yana, bizi planlarımızı uygulamaktan alıkoyar ve hayattan aldığımız tadı azaltır. Sadece soğuk algınlığı sebebiyle, iş yerinden izin almak zorunda kalan ya da aylardır planlanan bir yurt dışı gezisine katılamayan, eve kapanarak renk renk bir avuç dolusu ilaç ve ıhlamur çayı ile geçen üç gün dahi insanı usandırmaya yeter. Bu tablo, herkesin başına gelebilecek olanlardan yalnızca bir tanesi. Daha ağır hastalıklar ise, uzun süreli ve acılı etkileriyle çok daha büyük problemlere sebep olabilmektedir. Çoğumuzun bir tecrübesi mutlaka vardır; sevdiğimiz birinin ağır bir hastalığa yakalanmasını ve tekrar neşeli,sağlıklı ve mutlu olabilmek için uzun ve acılı süreçlerden geçmesini izlemek hiç de kolay değil. Peki ya çocuklar? Çocuklar tüm bu süreçlerden çok, çok ama çok daha zorlu bir şekilde geçiyorlar. Fakat çocukluk bu ya; onları mutlu edebilmek, kendi bedenlerine iyileşmelerini hızlandırabilecek o mutluluk ve neşe kaynaklarını sunabilmek çok daha kolay. Bir çocuk çok kırılgan ve hassas olabilir fakat hayatın yıllar içinde insana yüklediği sorumluluk ve olumsuzluklar olmadığından mıdır bilinmez hayata en sıkı tutunabilenler de yine çocuklardır.

Sonu ölümle sonuçlanabilecek hastalıklara genellikle ağır hastalıklar denmektedir. Ağır hastalıklara yakalanan insanlarınsa (yaşları her ne olursa olsun), düzenli bir tedavinin yanı sıra gerçek bir iradeye ve hayata tutunmak için de yeterli motivasyona sahip olması gerekmektedir. Ağır hastalıklara -ki hepinizin aklına ülkemizde de çok yaygın olan kanser hastalığı geldiğine eminim- yakalanan çocukların, yine aynı hastalıklarla savaşan yetişkinlerden çok daha farklı problemleri olabilmektedir. En basit haliyle; henüz 11 yaşında olan bir çocuğun arkadaşlarıyla oyun oynayamaması, spor yapamaması, yakın temasa geçememesi ya da sırf hastalığından dolayı üzerinde hissettiği bakışların ağırlığı ve yaşıtlarının ona hep uzak, hatta kaba davranması… Böyle durumlarda, hasta çocukların bazen çok daha farklı ama  yetişkinlerin dertleri kadar yorgunluk verici problemleri olabilmektedir.  Bu problemler, çocuğun yalnızca kendi içinde ortaya çıkabileceği gibi, çevresindeki insanların da bilinçsizliğinden dolayı gördüğü çevresel etkiler sebebiyle de oluşabilir.

Ağır hastalıklara karşı tıbbi mücadele veren çocukların üzerinde olan yükleri azaltmak ve onların bu hastalıklarla başa çıkabilmesine ve tedavi olduktan sonra sağlıklı bir sosyal hayata devam edebilmelerini sağlayacak olan neşe ve mutluluğu aşılamak amacıyla geliştirilmiş pek çok proje bulunmaktadır. Örneğin bu robot; yalnızca iğneden korkan çocukların o kısacık süreyi daha rahat geçirebilmeleri için tasarlanmıştır.

Farklı bir uygulama ise Brezilya Sao Paulo’da bulunan bir kanser merkezinin projesidir. Kanserle mücadele eden çocukların daha “cesaretli” olabilmeleri  için süper kahramanları kullanan merkez, çocukların tedaviye daha olumlu ve istekli olmalarını amaçlamaktadır.

Türkiye’de de benzer ve farklı pek çok proje, kendi ifadeleri ile “umutlarını, inançlarını ve sevgilerini” kaybetmeyen bir grup gönüllünün kurduğu etkili bir dernek olan Hayata Renk Ver Derneği tarafından hayata geçirilmektedir. Vizyonları ise, uzun süreli tedavi gören 10.000 çocuğun hayatına renk vermek.

Renkli Umutlar Projesi ve Kök Hücre Bilinçlendirme Projesi gibi oldukça başarılı ve ses getirmiş faaliyetleri olan dernek aynı zamanda ünlü isimlerin de desteğini almaktadır.

Yazının başında kısaca bahsettiğimiz gibi bazı hastalıklar özellikle kanser, çocukların üzerinde çok farklı etkiler bırakabilmektedir. Kanser tedavisi gören çocukların enfeksiyon kapmamaları için toplum içinde takmak zorunda kaldıkları maske, çoğu zaman toplumda yanlış algılanarak, çocukların bulaşıcı bir hastalık taşıdıkları önyargısını doğuruyor. Bu durum ailelerin çocuklarını, lösemili çocuklardan uzaklaştırmasına, dolayısıyla lösemili çocukların tecrit hayatı yaşamalarına neden oluyor. Hastalığı çağrıştıran ve çocukların takmak istemedikleri bu maskeler, onlar için apayrı bir yük haline gelmektedir. Hayata Renk Ver Derneği, bu olumsuzluğu bir nebze giderebilmek amacıyla Renkli Umutlar Projesini başlatmıştır. Bu proje ile, “Ben olsaydım nasıl bir maske takmak isterdim” sorusuyla yola çıkıp dileyen herkes kendi tasarımlarını www.hayatarenkver.com‘a gönderebiliyor. Bu maskeler ise, kanser hastalığı ile savaşan çocuklara ücretsiz olarak dağıtılıyor.

Kök Hücre Bilinçlendirme Projesi ise, kök hücre ve gönüllü kök hücre bağışı hakkında toplumu bilinçlendirmek , özendirmek ve kök hücre donörü tedariği sürecinde gereken bazı tıbbi malzemeler konusunda aynı yardım ihtiyacına dikkat çekmektir.

Etkili ve dikkate değer projeleri hayata geçiren Hayata Renk Ver Derneği’nin bir diğer başarılı yönü ise, faaliyetlerin duyurulması amacıyla sosyal medya kanallarını oldukça etkili bir şekilde kullanabilmeleri.

Hayata Renk Ver Facebook Sayfası

 

3.000’e yakın takipçisi olan sayfa, duyuru ve tanıtıma yönelik içeriklerini oldukça canlı ve etkili bir dil ile Facebook kullanıcılarına sunmaktadır.

Hayata Renk Ver @HayataRenkVer Twitter Sayfası

Hayata Renk Ver Derneği, hem tanıtım amacıyla hem de bilinçlendirme amacıyla Twitter’ı etkin bir şekilde kullanmaktadır.

Instagram – hayatarenkver

 

Yapılan işler hep çocuklar olunca, rengarenk ve sevinçle gülümseyen çocukların fotoğrafları Hayata Renk Ver Derneği’nin Instagram sayfasını da süslüyor. Yaklaşık 1.000 kişilik bir takipçi kitleleri bulunmaktadır.

Pinterest

Pinterest, Pin it adlı uygulamasıyla kullanıcının beğendiği resimleri pinleyerek, kendi Pinterest sayfasında sergilemesine olanak sağlayan bir mecra. Hayata Renk Ver Derneği’nin Pinterest hesabı da incelenmeye değer.