Sağlık Bakanlığı’nın İletişim Politikaları-1 [Röportaj]
Bu zamana kadar Tek Doz Dijital’den dijital platform ve sosyal medyadaki aktivitelerin toplum sağlığı üzerinde etkilerine dair pek çok yazı okudunuz. Aynı şekilde her hafta birbirinden farklı onlarca teknolojik gelişmeyi, bu siteden hep beraber takip ettik ve her paylaşılandan farklı şeyler öğrendik. Biliyoruz ki, bu değişim, gelişim, inovasyon hızı ülkeden ülkeye büyük farklılıklar göstermektedir. Türkiye ise, konumu ve genç nüfusun çokluğundan dolayı, internet aracılığıyla gelişmeleri takip edip hayata geçirmekte pek çok ülkeye nazaran açık ara önde. Nüfusun yaş ortalamasının düşük olmasının yanı sıra, özellikle Sağlık Bakanlığı’nın, bu teknolojik gelişmeleri takibi ve mevcut sisteme entegrasyon hızı ise takdire şayan.
Sağlık Bakanlığı’nın son dönemlerde hem kamu spotlarındaki başarısı hem de sosyal medyadaki aktif varlığı, bende iletişim stratejilerine dair oldukça merak uyandırmıştı. Geçtiğimiz ay İstanbul Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleşen Sağlık Bilişim Zirvesi’nde dinlediğim Sağlık Bakanlığı İletişim Koordinatörü Osman Güzelgöz ile konuşmasının ardından tanışma fırsatı buldum. Bu konularda Bakanlık çalışmalarını merak ettiğimi ve ilk ağızdan dinlemeyi çok istediğimi söylediğim zaman, kendisi röportaj isteğimi kırmadı.
Bu röportajda, Osman Güzelgöz’ün Sağlık Bakanlığı’nda danışmanlık görevine başladığı 2003 yılından bu zamana sağlık alanında ne gibi değişimler olduğunu, iletişim stratejilerinin neye göre konumlandırıldığını ve önümüzdeki dönemlerde, özellikle dijital platformlarda bizi nelerin beklediğini okuyacaksınız. Kısıtlı zamanda tüm merak ettiklerimi/ettiklerinizi soramamış olabilirim, cevapsız sorularınız için 184 Sağlık Bakanlığı İletişim Hattı’nı (SABİM) arayabilir ya da Sağlık Bakanlığı’nın resmi internet sitesini inceleyebilirsiniz. Keyifli okumalar…
Ezgi Edemen: Osman Bey merhaba. Önce biraz sizi tanıyalım isterseniz. Buradaki görevinizden evvel ne iş ile meşguldünüz? Sağlık Bakanlığı ile yolunuz nasıl kesişti?
Osman Güzelgöz: Ben, 1958 Şanlıurfa doğumluyum. Liseye kadar Urfa’da kaldım. Bakanlıkta çalışmaya başlayana kadar gazetecilik yaptım. İletişim veya gazetecilik okumadım, alaylı takımındanım. Öğrencilik yıllarımdaki merakım ve çıkarttığımız duvar gazetelerinden sonra, lise bitince işe mahalli gazetelerde muhabirlik yaparak başladım. Sonra Hürriyet, Milliyet, Anadolu Ajansı gibi ulusal gazetelerde muhabirlik yaptım.
Zaman gazetesinde istihbarat şefi, haber müdürü, yazı işleri müdürü en son da genel müdür yardımcısı pozisyonunda idari müdürlük yaptım.
2002 seçimlerinden sonra, ortak dostlarımız aracılığıyla önceki Sağlık Bakanımız Recep Akdağ ile tanıştım. O tanışma, Recep Akdağ’ın iletişim danışmanı ihtiyacından doğan bir tanışma idi. 2003 yılının başlarında çalışmaya başladık, bu birlikteliğimiz 2013 yılının başlarına kadar devam etti. Hemen hemen bu on yıllık sürenin tamamında Sağlık Bakanlığı’nın iletişimini ekip olarak biz koordine ettik.
EE: Gazetecilik mesleğinden geliyor olmanızın, bu görev için ne gibi faydaları oldu?
OG: Benim yayımlanmış üç tanesi ortak çalışma olmak üzere on kitabım var. Bunların üçü Güneydoğu ve terör konusuyla ilgili yazdığım yazılar ve yaptığım röportajların toplanmasıyla oluşturuldu. Denemelerim, şiir kitaplarım var. Ayrıca iki seneye yakın Alfa Yayın Grubu’nun yayın koordinatörlüğünü yaptım. Bu sebeple, Cağaloğlu’nu da, Bab-ı Ali’yi de, iletişimin halkla ilişkiler boyutunu da farklı farklı yönleriyle yaşadım. Tüm bu tecrübelerin, iletişim danışmanlığı tarafı için bir avantaj olduğunu söyleyebilirim.
Bana göre, bu avantajla yönetimi oldukça riskli ve zor bir alan alan olan sağlığı, arkadaşların da desteği ve Bakanımızın da bize fırsat vermesiyle mümkün olan en az arıza ile çözümlemeye çalıştık, yolumuza da bu şekilde devam ediyoruz. Açıkçası, belki her konuda mütevazı olabiliriz ama Sağlık Bakanlığı’nın iletişimi için yaptığımız çalışmalarda ve elde ettiğimiz sonuçlar itibariyle çok da mütevazı olmamamız gerektiğine inanıyorum. Bu bize bir haksızlık olur.
EE: Neler yaptınız bu zamana kadar? İletişim projelerinizin kapsamında neler yer aldı?
OG: Sağlık alanı insan için en önemli alanlardan biri. Hem bizim ülkemizde hem diğer ülkelerde, dünyanın gözü bu alan üzerinde. Bizim ülkemiz için iletişim boyutunu daha önemli kılan ise, Sağlıkta Dönüşüm Programı kapsamında bütün taşların yerinden oynatılması oldu.
Bu değişimin yanı sıra, sağlık alanındaki iletişim her haliyle çok kapsamlı düşünmeyi gerektirir. Sağlık sisteminin içinde krizler, riskler oldukça fazladır; yetmiş beş milyon insanı her gün yirmi dört saat ilgilendirir. Bir hastanenin acilinde yaşanan bir sıkıntı da sizi ilgilendirir, bir ambulansın gecikmesinden yaşanan mağduriyet de.
Geçtiğimiz bu dönemde iletişimi çok hassas ve maksimum özen gerektiren büyük krizler atlattık. Kuş gribi, domuz gribi evrensel boyuttaki krizlerdendi; hastane enfeksiyonundan bebek ölümleri, Bursa’da hastane yangını, hastane birleştirilmeleri gibi büyük sıkıntılar doğuran, doğru iletişimin oldukça önem kazandığı olaylar meydana geldi.
Genel olarak değerlendirecek olursak sağlık, insana dokunduğu, insanı ilgilendirdiği için muhabirler, gazeteciler, editörler, televizyoncular daha çok sağlık haberi yaparak insanın duygularına hitap etmeyi uygun buluyorlar ki doğru bir yaklaşım bu. Önceki Bakanımız Recep Akdağ’ın görev yaptığı dönem boyunca bunlarla ilgilendik, şu anda da şimdiki Bakanımız Mehmet Müezzinoğlu’nun iletişiminin koordinasyonunda görev yapmaya devam ediyoruz.
EE: Sağlık Bakanlığı’nda, iletişim için özellikle kullandığınız mecralar nelerdir?
Kamunun klasik bir basın müşavirliği mantığı var. Bu mantığın merkezinde mecra olarak sadece gazeteler ve televizyon vardır. Biz de başlarken gazeteleri takip ederek, onların haberleriyle ilgilenerek, sağlıkla ilgili konularda onlara haber altyapısı oluşturarak başladık. Gazete ve televizyon mecrası başlangıç için en önemli iletişim mecralarıydı. Tabi 2003-2005 yılları sıkıntılı dönemlerdir. Bir yandan aile hekimliği uygulaması başladı, bir yandan aşılama oranlarının arttırılması için aşılama kampanyalarını yürütmeye başladık. Sağlıkta dönüşümün diğer parametrelerinin yavaş yavaş uygulamaya geçmesi de bu dönemlere denk geldi.
Gazete ve televizyonun yanı sıra iletişim için hastanelerimizdeki ekranlar, billboardlar gibi yeni mecralar kullanmaya başladık. Son iki-üç sene içerisinde de hem dünyada hem Türkiye’de sosyal medya ön plana çıkmaya başladı. Biz de Sağlık Bakanlığı olarak, sosyal medyadaki yerimizi aldık.
Şu ana kadar saymış olduğum mecraların hemen hemen hepsini kullanıyoruz; bir kısmında yeterlilik sağladık, bir kısmında halen yetersizliğimiz var. Ama Sağlık Bakanlığı, mevcut yapısıyla iletişimin bütün mecralarına açık bir duruma geldi.
EE: İletişim stratejilerinizi geliştirirken, özellikle üzerinde durduğunuz bir ilkeniz oldu mu?
OG: Biz bu mecraları kullanırken vitrinimizden ziyade, mutfağımızı hep ön planda tuttuk. Yapmadığımız, ya da içini dolduramayacağımız bir şeyin iletişimini yapmadık. Bu tutum bize çok büyük avantajlar sağladı; çok büyük bir kredi, güvenilirlik oluşturdu.
Ufak tefek arızalarımız da bu güvenilirlik içerisinde eridi, halkımız bize müsamahakar davrandı. Sağlık Bakanlığı olarak alabildiğine, olabildiğince, kamunun hiç de alışkın olmadığı bir şekilde çok objektif olduk, hiçbir şeyi saklamayı düşünmedik. İletişim amaçlı kullanacağımız mecralarda olmak için olmadık; varlığımızın altını dolduracak kuvvetli stratejiler geliştirdik.
Halkın algısı iletişim mecralarıyla oluşturuluyor. Halk kendisine birebir dokunan hizmetleri algılamaya başlayınca memnuniyeti artıyor, size bakışı değişiyor, güveni artıyor. Biz de iletişim mecralarını bu çerçevede değerlendiriyoruz.
EE: Sizin de belirttiğiniz gibi, televizyon Sağlık Bakanlığı’nın en önemli iletişim kanallarından biri. Kamu spotlarının yapılması fikri nereden çıktı? Kampanyalar ile beklenen başarı yakalanabildi mi?
OG: Televizyonda yer alan diziler çok geniş kitlelerce izleniyor. Hele Anadolu’da taşrada insanlar bu dizilerin bir çoğunu gün boyu izliyor. Bu sebeple bir kitleye, bir topluluğa bir mesaj vermek istiyorsanız bunun en etkili mecralarından birisi televizyon. Televizyon üzerinden de yürüttüğümüz “dumansız hava sahası“ sloganıyla geliştirilen sigarayla mücadele kampanyası çok tuttu. O kampanyada yapılan kamu spotları, o kampanyanın genel konsepti çok iyi kurgulandı. Kampanyanın başında bulunan ve bu işe çok emeği geçmiş olan Değerli Arkadaşımız Mine Tunçel’in konuya hakim olması, iyi bir iletişimci ve halkla ilişkiler uzmanı olması bizim işimizi kolaylaştırdı.
Sigarayla mücadele kampanyasının ülkemizde ciddi bir mücadelenin ürünü olduğunu da göz önünde bulundurmak gerek. O açıdan bunun devamının da çok faydalı olacağını gördük, meyvelerini aldıkça da kampanyayı büyütmeye, geliştirmeye devam ettik. Bu kampanya kapsamında Tütün Kanunu, RTÜK kanunu ve bizim 663 sayılı kanun hükmünde kararname ile teşkilatımızı yeniden yapılandırırken, konulan hükümlerle kamu spotlarının televizyonlarda yayınlanması konusunda halk adına önemli kazanımlar elde ettik.
Röportajın devamı önümüzdeki günlerde Tek Doz Dijital’de…
Comments